28 Mayıs 2009 Perşembe

Aşkın Sekizinci Parçası

AŞKIN SEKİZİNCİ PARÇASI
Zaman önemsiz, yirmi sekizlik şubatların tam ortası… Bir şey hatırlamak mümkün değil, henüz çok erken hafızanın oluşması. Her paragraf başı bir anı, her cümlenin sonu ise kalbi büken bir acı. İster miydim bilmiyorum, nerden bilebilirdim ki yazılmamış satırların ifade edeceği anlamları. İstemez miyim bilmiyorum, hem bir yolu bulunmadı ki geçmişin sırlarını yaşamanın. Devam ederdim…
Zaman önemli, sevdiklerim henüz başındaydı her şeyin. Ben ise yeni başlıyordum geleceğin şekillenmesinde etken olan şeylere. Kıyametin kopacağı söylenen zamanın yedi adım gerisinde ayrılmıştı büyüklerim. Tıpkı on iki yıl sonra ebediyen ayrılacakları gibi. Hayal gerçek karışmış bir biçimde hatırlıyorum. Altı ay çok yabancı bir yaşam içerisinde dolanmış durmuştum. Evet altı ay, çoğu düşlerin içerisinde olmasını istemediğim bir gerçeklikte bulunmuştum. Birçok zaman susmuş, birçok zaman durmuştum her şeye karşı. Bazen gülmüş, bazen de ağlamıştım insanlara karşı. Düşünmemiştim belki de, düşünmeyi düşlemiyordum henüz. Farkına varamamıştım belki de, farkındalık uzaklardaydı henüz. Devam ettim…
Yeniden başlıyordum sanki her şeye, yeniden başlamak gibiydi ölüm ardındaki bir şeye. On iki yıl sonrası gelmişti, o zaman söyleyemediklerim şimdi geçmişimdi. Beynimin sayısal parametreleri geride kalmış, duygularım ilk defa beni yönlendiren şeyler olmuştu. Kabullenemedim… Hiçbir zaman yediremedim ki kendime ağlamayı zaten. Şubat soğuğunda doğdum, Şubat’ın kızgınlığında öldüm. Anlayamadığım var oluşum, engelleyemediğim gözyaşlarımdı sebepsiz tutunuşum. Ve bıraktım, başkalaştırdım kendimi. Ve durdum aniden, saçmalaştırmış olsam da benliğimi. Türlü saplantılar edindim kendime, türlü kurgularda bulduğum bedenim ruhsuzca talep edilmeyen girişimlerde. Hazır değildim bazı şeyleri yaşamaya, hazır olamadım hiçbir zaman. Arkadaşlarım vardı, sevdiklerim vardı; yeni bir öğrenci yaşamı peşi sıra alışamadıklarım vardı. Belki her gün sonunda tanıdıklarım ile geçirdiğim zamanlar tutar olmuştu beni. Bu sorun yetmiyormuş gibi bir ölüm sarsmıştı bedenimi. Değişti her şey bir anda, taşındık bilmediğim bir yere. Taşındım hayatımdan girmek istemediğim labirentlere. Uzun süre toparlanamadı dağınıklığım. Öyle bir boşluktu ki iki yılımı harcadığım. Birbirinden farklıydı, birbirine tamamen uzak yıllardı. Birinde içine kapanık, dört duvarı yaşamı olarak gören biri; diğerinde kalabalığın içerisinde kaybolmuş, alkolu ve uyuşturucuyu kendine siper etmiş biri. Hayatı bırakmıştım sanki, içimde tek beslemediğim şeydi yaşam belki. Devam ettim…
Aşık olmuştum, tuhaf ki aşık olmak aklımın ucundan geçmeyen bir şeydi sanki. Reddedildim… İnanması güç bir şey olarak gelmemişti o an belki. Düşüncelerimden, seçicilikten ödün verdim; ilişki olarak görmediğim şeyleri yaşayarak güven duydum bir an kendime. Tekrar başa sardım, aşık oldum. Tuhaf ki aşık olmak aklımın ucundan geçmeyen bir şey değildi sanki. Reddedildim… İnanması güç bir şey olarak gelmişti o an belki. Ardından anlıyordum bir şeyin, bir çok şeyden değerli olduğunu. Ardından anladım ki bir şey hayatımı değiştirebiliyormuş daha önceden ölümü görmüş olduğum gibi. Daha önceden birkaç kez yazmıştım, bu dahi yeter olmuştu yazar biri olarak anılmama. İçimdeki kırgınlık ile kendimi daha çok kaptırdım yazmaya. Yazılarımı iki temel parça oluşturuyor sandım çoğu kez. Biri ölüm, diğeri ise yaşam olarak gördüğüm ulaşılmayan aşk. Yazdıklarımı iki temel şey çelişkiye itiyordu belki. Biri kurgu, diğeri ise yaşamamış olduğum düşlerin dünyamda oluşturduğu boşluğu. Geçmişimi karıştırıyorum kağıtlarda, kara kalem ile çizilmiş sayfalarda. Benim de kapalı bir kutum var anılarımı sakladığım, benim de bir çok anım var yaşanılmışlığın izlerini taşıdıkları. Her şeyim, her şeyimi oluşturan mektuplar Keçiören’i anımsadığım. Bakıyorum da mutlu oluyor gibiyim hatırlayınca. Bazı sayfalar beni üzüntüye sokuyor olsa da. Kendi ellerimle yazmış olduğum sayfalar, yere fırlatılmış bir günlüğün içerisinden koparılmış mısralar. Gözlerinde kayboldum diyerek başlıyor ve 17 Mayıs 2007 tarihi notu ile son buluyorlar. Ellerinle, ellerimle ve kalpten; umutsuz, hüzünlü ve içten… Devam ediyorum karanlığımdaki ışığı bulmamı istedikleri şekilde!
Çok geçmeden buldum yedi gül parçasının içerisinde. Çok geçmemişti ki kaybettim tek bir gül parçası olamadan elimde. Sevgili günlük diyerek başladı, ve bitti… On yedi yıllık hayatlar dahi on sekiz olabiliyordu altı gün düşünme ile. On sekiz yıllık yaşamlar ise son verebiliyordu bir şeylere bir saat düşünerek ile. Çok fazla atıp tutuyormuşum yeni anlıyorum. Biraz da yoğunlaşınca düşüncelerimde on üçten fazla değilmiş yaşadıklarım gerçeğimde. Üçü gerçek, biri hayal. Buymuş demek hayatım on dokuz yılın eşiğinde. Sitemlerim istem dışı olmamıştı hiçbir zaman, istemek dışında bir şeydi düşlerim olmasını beklemediğim her an. Rafa kaldırıyorum tekrardan tozlanmaları için anıları, bir kendimi kaldıramamıştım ki hayatlarından insanların. Hayatımdan insanları… Devam ettim.
Bu şarkı etkiliyor beni, hüznü sanki içerisinde barındırıyor. Bir çok şarkı tetikliyor bedenimdekileri, ruhu sanki içerisinde hapsediyor. Uzun gecelerin sessizliği fısıldarken kulağıma gerçeği, hayal kendini avutuyor sessizliğin içerisindeki boşlukta dileklerini. Bir son bulamamış olsam da yaşantıma, yaşam benim için bir son hazırlamakta görüyor sanki kendini. Nokta ile virgül kaybediyor kendini ünlemlerde. Sorularım işaretsiz kalıyor belirtemediğim sözcüklerde serzenişi. Bu son olsun diyerek bir kez daha yazdım geçmişi, bir kez daha örtbas etmeye çalışmadığım cümlelerdi anlatmaya çalıştığım devrikliğimi. Anlamı yok, devam edeceğim. Kaybım kendime, kaygım değil ki kaybı olsa birinin kendine. Sebebim hiçliğe, nedenim olmayacaktı zaten hiçbir zaman hiçlik sevgiyse. Ve düşlerim kendime, şimdi götürebilir miydin ki beni başka bir güne? Çok geçmeden yakacağım geçmişe dair ne varsa, çok geçmemiş olmalı ki geçmiş yandığında beni de yakacak olsa da. İstedikleri buysa, sorular cümlelerinde bir vurgu ile yansıtılıyorsa. Ben yaşadım… Zaman tekti; düşlerimde ilerliyor olsam da zaman tekti, geçmişe dönüyor olsam da zaman tekti, nokta ardında virgüle sığınıyor olsam da zaman tekti. Devam edeceğim, ışık olmasa da…
20.37-21.34… Ağustos 19
http://www.nozofobi.com

0 yorum:

Yorum Gönder